Arama Şekli Hangi İçeriklerde Aranacak Yerler Sayfalandırma















Müdafaatın Bir Haşiyesi - Gençlik Rehberi Önsöz

Acaba ölmüş, gitmiş bir adamın şahsına karşı bin defa böyle îtiraz da olsa, şahsî bir dava oluyor. Hem, o şahsî davada, mürur-u zaman ve iki af görmüş ve iki mahkeme, beraat vermiş ve bir mahkeme de zulmen verdiği cezayı çektirdiği halde, mahkeme-i adalet; buna dair, böyle bir hükmü vermesi, elbette pek acîp bir mana içinde iş var.

(Yazı)

                Bi ismihi Subhanehu

                Esselamu Aleyküm ve Rahmetullahi ve Berekâtühü Ebeden Daimen!

                 Pek muhterem ağabeyim Hüsrev!

                 Evvela: istifsar-ı hatır ile el ve ayaklarınızdan öper, sıhhat ve afiyetinize duacıyız.

                  Bu kerre, müdafaattan bir parça ile Ankara’daki kardeşlerimize yazılan bir kısa mektubu takdim ediyoruz. İstanbul’da, Hafız Emin Efendi kardeşimize, Denizli beraat kararı, şiddetle lüzum etmiş. Bizde mevcudu olmadığından siz, ağabeyimize havale ediyoruz. Lütfen, kendisine gönderilmesini rica ederiz.

                   Kusurlu kardeşiniz: Mehmet.

                                                     ***

                    Ankara’daki kardeşlerimize!

               Sungur ve arkadaşlarına, yeni harflerle gönderdiğimiz müdafaa parçası, mümkün ise gazetelerle neşredilsin ve bilhassa Yeni Sabah gazetesi, o bahsi yazmış. İnsaniyeten ve mürüvveten yazsın.

             Hem, başka gazetelere de ya aynen veyahut hülasasını yazmasını münasip görüyoruz.

               Bazı lüzumsuz kelimeleri ya tadil veyahut çıkarmağa, üstadımız izin vermiştir.

               Hem, birer suretini veyahut hülasasını; biri Adnan Menderes’e, bera-yı malumat, birini de Maarif Vekili’ne, birini de Dahiliye Vekili’ne, bera-yı malumat veriniz. Çünkü üstadımıza ve Nurlara hücum, manen, o üç zatadır! Çünkü o üç zat; İslamiyet ve hakkaniyet için çalıştıkları ve Nurlar da onlara kuvvet verdikleri sebebiyle politikacılar ve inkılap softaları, böyle bahanelerle Nurlara ilişiyorlar!

 

                   Mehmet Sadık    Hamza     Nuri

                                               ***

                     (Birinci sayfanın sonu)

                     Müdafaatın Bir Haşiyesidir:

                   Bu mealde, adaletperver Demokratlara istida yazabilirsiniz. Ben, hastayım. Siz, nasıl münasip ise öyle yapınız.

                 Avukatımızdan bir gün evvel aldığımız mektupta; kitaplarımızı suç mevzuu olan ve olmayanları, hiçbir kanuna uymayan bir tarzda, binler kelime içinde, bir risalede, bir tek kelimeyi bahane edip suç mevzuu yapmak, o risaleyi vermemek suretiyle Nurların intişarına, garazkârane mani olmak fikriyle hem kararnamelerini mahkeme-i temyizce bütün bütün bozan; kararnamede suç mevzuu gösterdikleri, bizim aleyhimizde olmadığı halde, müdde-i umuminin iddianamesine karşı hata-sevap cetvelinde, 81 hatasını ve garazkârlığını kat’î ispat ettiğimiz halde, şimdi aynı garazkârlıkla dört yüz sahife Zülfikâr Risalesini, birkaç satır tesettür ve irsiyet hakkındaki yüzbin tefsirin aynı manayı söylediklerine binaen otuz, kırk sene evvel yazılan cümlelerini suç mevzuu yapıp, o mecmuayı müsadere edip, bize vermemek; Dünya’da hangi kanun buna müsaade eder?

               Hem, Afyon mahkemesindeki eserler; tekrarat-ı Kur’aniye ve melekler hakkındaki iki parçacık müstesna olarak bütün eserler; iki sene, hem Denizli, hem Ankara Ağır Ceza Mahkemesi, beraatine karar vererek, içinde suç mevzuu bulamadıkları ve bize iade ettikleri, sonra Zülfikâr ile Asa-yı Musa mecmualarını ruhsatsız, eski yazı ile neşir bahanesiyle dört seneden beri müsadere eyledikleri ve aynen, hiç biri zayi olmadan, 170 adet mecmuada, bir suç mevzuu bulamadıkları için bizlere tamamen iade ettikleri ve bizim en mühim suçumuz olarak gösterdikleri, eski partinin bir kısım şeflerine, hakikat namına îtirazımızın yüz misli ziyadesini, şimdiki dîni mecmualar, resmî cerîdeler, aynı îtirazı şiddetle vurdukları halde, Risale-i Nur’un bir mühim parçası, şimdiki zamanı tamamiyle tayin ettiği bir hakikatini, tefsir bahsinde: “ölmüş bir şeftir.” demiş.

                 İşte, hakikat iken, Afyon mahkemesi, adalet namına değil, belki, o ölmüş adamın muhabbeti, taassubu ile eski harflerle neşredilen kararnamenin ahirinde, bizi mahkûm etmek için en mühim sebep; savcının garazkârlığı sebebiyle mahkeme heyeti demişler ki:

              “-Said ve arkadaşları: “Mustafa Kemal, din yıkıcı, Süfyan!” demişler ve kalplerdeki sevgisini bozmağa çalışmışlar! Onun için mahkûm ediyoruz!”

               Acaba ölmüş, gitmiş bir adamın şahsına karşı bin defa böyle îtiraz da olsa, şahsî bir dava oluyor. Hem, o şahsî davada, mürur-u zaman ve iki af görmüş ve iki mahkeme, beraat vermiş ve bir mahkeme de zulmen verdiği cezayı çektirdiği halde, mahkeme-i adalet; buna dair, böyle bir hükmü vermesi, elbette pek acîp bir mana içinde iş var.

               Şimdi, böylelerin elindeki dört defa Nur eserleri beraat kazandıkları ve şimdi Dahiliye Bakanı, evvelce de Adalet Bakanı, üç defa beraatine ve suç mevzuu olmadığına ve bizi mahkûm eden Afyon kararını bozmasıyla suç mevzuu olmadığına hüküm verdiği halde şimdi bütün millet; adalet, şefkat ve diyanete hizmet bekledikleri Demokrat hükümeti zamanında, eski müstebidlerin dehşetli planlarıyla Risale-i Nur’a karşı garazkârlarının keyfine bırakmak, Demokratlar hükümeti aleyhinde, büyük bir hıyanettir ve milletin teselli ümidini kırmaktır!

            Benim, Ankara’da bir vekilim, Mustafa Sungur; 17-11-1950 tarihli çektiği telgrafta: “Umum Risale-i Nur’un bize iadesine karar verilmiş!” diye müjde verdi. Ve adil Adliye Vekîli, üç defa beraat verdiği ve şimdi de Sungur’un mektubuna göre, hem iadesine emir verildiğini ve şimdi yine; “Telefonla haber vereceğim” söylediği halde o, on altı seneden beri aleyhimizde olan iftiralar ve jurnaller; hem Eskişehir, hem Denizli mahkemesinde, bütün dosyaları Afyon mahkemesi toplamak ve af kanunu çıkmasıyla ve mahkemelerin beraat vermesiyle, o mübarek eserleri, o dosyalar içerisinde karıştırarak çürütmek için mahzene atmak ve üç seneden beri bizi aldatan bazı eşhasa, Nurların işlerini bırakmamak lazım geliyor. Başbakan’ın, Maarif Bakanı’nın ve Dahiliye Bakanı’nın; bu gayet mühim meseleyi nazar-ı dikkatlerine arz ediyorum!

                Bir sene evvel yazılan mezkûr istidada; şimdi, Rehber’in müsaderesine dair Yeni Sabah gazetesi, Rehber’in ikinci defa basılmasını, müellifine medar-ı mesuliyet gösteriyor. Halbuki, Rehber’in başında yazılan parça, onların yanlışını gösteriyor.

 

                          GENÇLİK REHBERİ- ÖNSÖZ            

               Bu Gençlik Rehberi; Eskişehir’de, Emniyet Müdürü izniyle ve resmi bir müsaade ile yeni harfle basıldığı gibi eski harfle, Isparta’da dahi teksir edilip hükümetin ve zabıtanın ilişmemesi ve her tarafta iştiyakla okunması ve intişarı gösteriyor ki bu Rehber’in millete, hususan gençlere çok menfaati var!

                 Yalnız Ankara’nın Emniyet Müdürü, on altıncı sahifede, on ikinci satırında:

               “Dîni tedrisat için hususi dershaneler açılmağa izin verilmesine binaen” cümlesini okumadan, on üçüncü satırdaki:

                 “Mümkün olduğu kadar her yerde, küçük bir dershane-i Nuriye açmak lazımdır.” cümlesine ilişmiştir. Demek, sonra hakikatini anlamış ki: daha intişarına mani olmadı.

                    Madem ki Said-i Nursi, kendisi tab etmemiş ve hem üç mahkeme de Rehber’e ilişmemiş; hem Rehber nüshaları resmen toplatılmamış ve hem de Rehber, gençlere gayet menfaatli ve hiçbir zararı olmadan, hiçbir alim ve feylesof, ona itiraz etmemiş. Elbette, böyle zararsız ve çok menfaatli bir eser, yasak edilemez.

 

                         Hamza            Mehmet           Nuri         Sadık.

                  

 

 

                    

 

             

          

               


PDF dosyasını indirmek için tıklayınız.